8 Aralık 2012 Cumartesi

Akbaba Nick Knatterton'a Karşı - bölüm 1

(Garip bir intihal vak'ası)

Bir zamanlar Akbaba...

Akbaba dergisi 1922'de eski harflerle yayınına başlayıp, 1933'de lâtin alfabesine geçip, 1977'ye kadar hayatını sürdüren (55 yıl) kendi alanında en uzun ömürlü süreli yayındı. Kurucuları, yeni nesillerin pek de tanımayacağı Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon'du. Aktüel, politik ve biraz da erotik kapsamlı bir mizah dergisiydi. Yani, Gırgır, Fırt vs ekolünden önce Akbaba vardı.

Zengin içeriğe sahip derginin hep zengin bir yazar-çizer kadrosu da olmuştu. Ben yetiştiğim devreden örneklersem; Başyazar Yusuf Ziya Ortaç, Aziz Nesin, Nimet Arzık, Şemsi Belli, Adnan Veli, Ergin Ortaç, çizerlerden; Necmi Rıza, Zeki Beyner, Burhan, Cafer Zorlu, Semih Balcıoğlu, Mim Uykusuz, Bülent Şeren, geçmişde Cemal Nadir, Ali Ulvi, Ramiz Gökçe, Münif Fehim sayılabilir bir çırpıda.

Başyazarın politik makalelerinin devamında, genelde tamama yakını sol kabul edilen yapıda bir kadronun elinden çıkma Mizah öyküleri ve karikatürlerin aralarında fıkralar, bir-iki şiir, bir öykü çevirisi, tarihten derlemeler, bir ya da iki tam sayfa süreli çizgi roman ki bunların bazıları edebiyat uyarlamaları oluyordu, ve gitgide arka sayfalara doğru dünya karikatüründen örnekler içeren sayfalar yeralmaktaydı. Unutmadan, Turhan Selçuk'un Abdülcanbaz'ının ilk yayın platformu da bu çizgiroman sayfalarıdır. Bir diğer not da, bu dünya karikatürleri her nedense, Fransız, Amerikan kökenli hafif erotik nitelikli işlerdi 60'lı ve 70'li yıllarda. O devrin Türkiye'sinde biraz Müslüman mahallesinde salyangoz satmak gibiydi ama olsun, çağdaşlaşıyorduk ya!

Şimdi dönüp baktığımda, nostaljik keyfinin yanı sıra, dönemle ilgili aydınlatıcı belge niteliği taşıdığını da düşünüyorum bu derginin. Bugün yakın tarih üzerine tartışılan pek çok konuda, doğrusu-eğrisiyle, o zamanın ruhunun yansıdığı bir kaynak.


Çaktım! Ben bir klasiğim!
Nick Knatterton'un Türkiye Serüveni

Asıl konumuz Akbaba'nın tanıtımı olmamakla birlikte, bir önbilgilendirmenin tanımayanlara faydası olacaktır diye yaptım bu özeti. Şimdi gelelim Ülkemin mizah dergisinin, Almanın Hafiye çizgiromanıyla karşılaşmasının hikâyesine;

3~4 sene kadar önce Almanlar çizgiroman üzerine neler üretiyorlar diye bakınırken, 1950-59 arasında ses getirmiş, Manfred Schmidt (1913-99) adlı çizerin Nick Knatterton adlı çizgi dizisine rastgelmiştim. Bir tür dedektif, Sherlock Holmes parodisi olan çizgiromanın kahramanı Holmes gibi pipo içer, Holmes'un ekose pelerinine karşılık ekose takım giyer. Hedef kitlesi daha ziyade yetişkinler olan Nick Knatterton, Almanya'da yayınlanmaya başladıktan sonra Schmidt'in özgün çizgi ve anlatım tarzıyla kısa sürede büyük başarı kazanmış ve sanatçının stüdyosunda animasyon haline de getirilmişti.

İşte bu karşılaşma beni doğrudan Akbaba'lı yıllarıma götürüverdi. (Milliyet Çocuk'a da götürebilirdi ama ben MÇ yıllarında bir erişkin olarak artık çocuk dergileriyle hemhâl olmuyordum). Daha sonra araştırmaya giriştiğimde, Nick Knatterton'un aynen hatırladığım gibi 1965 yılında Akbaba'da yayınlandığını buldum. Eğer 30 yıl kadar önce bir gaflet anında aile kararıyla yaklaşık 12~13 senelik eksiksiz Akbaba birikimini yok bahasına satmamış olsaydık her şey çok daha kolay olacaktı benim için. Tabi iş bu kadarla bitse yine iyiydi, asıl hikâye bununla başlıyor.

Evet, Nick Knatterton 1965 1. sayı itibariyle Akbaba'da Zehir Hafiye adıyla yayınlanmaya başlanmıştı. Zehir deyince hemen bilenler bağlantısını kurmuş olacaktırlar, 70'li yıllarda Nick Knatterton'un bazı hikâyeleri Milliyet Çocuk'da da yayınlanmıştı, Halit Kıvanç çevirisiyle ve aynı adla... Buradan geri giderek baktığımızda, sanıyorum Kıvanç, bu çevirilere 1965'de Akbaba'daki söz konusu serüven kapsamında başlamış bulunmaktaydı. Bilerek söylemiyorum, çünkü Akbaba’da bu hususta bir veri bulunmamaktaydı, sadece bağlantıları bir araya getirerek sonuç çıkarıyorum. Yani, Kombiniere! (Keşke Halit bey bir şekilde konuya ışık tutsa, ben teyid ettirmek için kendisine bir erişim yolu aradım ama bulamadım.)

Knatterton'un Alman diline yerleştirdiği 'Kombiniere:' ifadesi (combine, combined, birleştirmek, birbirleriyle bağlantısını kurmak anlamında) Kıvanç tarafından o müthiş adaptasyon yeteneğiyle 'Çaktım!' olarak aktarılmıştı önce Akbaba'da sonra MÇ'da. Orijinalinde olmadığı kadar argoyla Akbaba'nın o hafif erotik havasına da uyabilecek şekilde bir Öztürk Serengil üslubu kullanılarak ('temem mi, temem' gibi) başlayan epey eğlenceli çeviri, tabi ki MÇ kapsamında hiç de öyle sürmedi. Orijinaliyle karşılaştırabildiğim kadarıyla aslına sadık bir üslûpta devam etti gitti, belki hattâ biraz da çocuk dergisine uyacak şekilde -sansürlendi demeyelim- törpülendi.

2 yorum:

  1. Akbaba kurtarsa da, Milliyet Çocuk'ta ayrıkı duruyordu Zehir Hafiye. Çeviri niteleğini hiç düşünmemiştim ama galiba dekolte göğüslü kadınlar, biçimli kalçalar filan, çocuk hedef kitleli bir dergide sunulmak için ilginç bir seçim olarak gelmiştir bana da. Ama o yıllarda televizyonda yayınlanan çizgifilm versiyonunun estirdiği rüzgardan yararlanmak istemiş olmalı MÇ editörleri. Rivayet o ki, resimlere müdahele edip sütün vücutlu çizilmiş kadın karakterleri şişkolaştırmışlar. Orijinaliyle kısaylama şansı bulamadığım için rivayet diyorum. :)

    Neyse, metnin devamını merakla bekliyorum Stoktan..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. MÇ'un konseptine kesinlikle aykırıydı. Hafiften dili törpülemelerine rağmen yine de aykırıydı. Dile ne kadar müdahale var diye bakarken, senin paylaştığın sayılardaki 'Esrarlı Kilit' ve 'Pijamadaki mektup' hikâyelerinin çizimlerini de orijinaliyle kıyasladım, çünkü başka ülkelerde yayınlandığında bazı müdahalelere maruz kaldığına dair bilgim vardı. Ama MÇ (elimdeki 9-10 sayfaya bakarak) herhangi bir müdahalede bulunmamış diyebilirim.

      Sil