31 Ağustos 2017 Perşembe

'Kafes' ve düşündürdükleri

19. yüzyılın bilimsel/keşifci/maceracı ruhunu koklamamış ve büyüsüne kapılmamış kimse pek yoktur. Bilinmeyenin göbeğine dalma hazzı ve kimi zaman gizemci hattâ doğaüstücü dürtülerin de beslediği bu serüvenci ruh, pozitif bilimlerin henüz ülkücü bir yönelimle ama aynı zamanda palazlanan vahşi kapitalizmin yeni kaynak ve pazar arayışlarına (çoğunlukla) farkına varmadan öncü olan yeni yollar açmıştı (Avrupalılar tarafından) bilinenin ötesindeki dünyaya.

Brian Bolland da o oryantalist ruhun bir yansımasını kuvvetli biçimde vurguladığı kısa, hattâ bir girizgâh görünümlü hikâyesi ve buna ilaveten tek sayfalık Mr. Maloulian bakışıyla konuyu bu boyutuyla tartışmak istiyor.

Aslında Türkistan Türkçesinde "kapas" kapalı, basık, boğucu anlamına geliyor. Kafes ise "kapasa". Hikâyedeki "Taklamakan, Lop Nor (Lop Nur), Urumçi" gibi yer adlarına kısmen aşina olsak da, okuma sonrası insanda araştırma isteği uyandırıyorlar. Özellikle de herhalde çoğumuz için bir 'bilinmeyen' olan ve hikâyedeki yolculuğun hedef noktası olan "Lop Nur" (şu anda sadece tuzla) aşağıda göreceğiniz gibi üzerine odaklanmayı gerekli kılıyor.

Lop Nur tuzlaları, Çin'in Sincan-Uygur özerk bölgesinde, batısı Taklamakan çölü, kuzeyinde ise Kuruk Dagh (kuru dağ) arasındaki bir zamanlar Eski adıyla "Gezen" Göl, Lop Nur gölü (Hattâ daha eskisinde 'denizi') bulunan bölgededir.

Bugün bu eski tuz gölünden geri kalan, kavisli şekiller hâlinde gözlenebilen tuz kaplı göl yatağı.

Yağmur suyu verimi ve buharlaşma arasındaki dengeye bağlı olarak, Lop Nur, boyut ve konum bakımından büyük ölçüde değiştiği için "The Wandering Lake" (Gezen göl) adıyla anılırdı. 1950'lerde, göl 2.000 km2 alana sahipti.

Ancak, iklim değişikliği ve su kaynaklarının tarım amaçlı olarak insan tarafından sömürülmesi ve özellikle de sulama çalışmaları ve bunun için gölü besleyen Tarim nehrinde oluşturulan su depolama ünitelerinin tamamlanması sonucunda göl ancak 1970 yılına kadar varlığını sürdürebilmişti. Daha sonrasında ise, orası artık bir tuz çölü. Denizden göle, gölden çöle...

2000'lerin başında Avrupa Uzay Ajansı (ESA) uydu enstrümanlarıyla göl yatağındaki 10x20km boyutlarındaki tuzlalar ve tuz arıtma tesisi görüntülenmişti. Günümüzde ise internet harita servisleri üzerinde bölgeyi rahatça gözlemlemek mümkün. Dev tavaların mavi rengi, yakından bakıldığında net şekilde farkedileceği gibi, suyun varlığına işaret ediyor. Bundan da 'ıslak madencilik' tekniğiyle tuz kayalarını çözerek rafine tuz elde edildiği söylenebilmekte. Kimi kaynaklarda yapının potas gübre üretim tesisi olduğu iddiası yer alıyor fakat bu bana pek ikna edici gelmedi.
Bahtı kara Lop Nur'un başına gelenler bununla da bitmiyor. 1964-1996 yılları arasında bölge bir nükleer deneme merkezi olarak da kullanılmış. KH-4A Corona uydu fotografları (bombadan önce ve sonra) örneğinde görülebileceği gibi, bu dönemde sahada 45 yeraltı ve atmosferik nükleer test gerçekleştirilmiş. "596" kod adlı ilk Çin nükleer bombası 1964'de Lop Nur'da denenmiş. Çin ilk termonükleer denemeyi de 1968'de orada gerçekleştirmişti.

Görüldüğü üzere, Çin havzayı önce kurutmuş, sonra bombalayıp kalan canlı yaşama da son vermiş, ardından da tuz mu, potas mı her ne varsa cansız kaynakları alıp götürüyor. Eti, sütü, derisi, kemiği derken geri hiçbir şey bırakmamacasına sömürmenin mükemmel örneği.

2 yorum:

  1. slm ..mediafire link ekleme şansı varmı acaba

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hikayenin mevcut orijinal kalitesi maalesef resimlere sağ tıklayıp "bağlantıyı farklı kaydet" diyerek elde edeceğiniz resimlerden daha farklı değil Abdullah bey.

      Sil